“Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yarânı bile.”
Anlamı: Sen gittin; fakat canı, yani beni özleminle beraber bırakıp da gittin. Ben, sensiz dostlar sohbetini bile istemiyorum… (Dilimi mühürledin, kelimelerimi mühürledin, dostlarımla bile iki çift söz etmek istemiyorum.)
“Devr-i meclis, bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehrâb-i sitem sâgar-ı gerdânı bile.”
Anlamı: Sen olmayınca, zulüm zehrine benzeyen şarap ve durmadan dönen, sırayla sunulan kadehiyle birlikte (dost) meclis(lerin)de şarap dağıtılması, gözüme bir bela anaforu gibi görünüyor. (Ve sensiz tüm güzellikler ve eskiden güzel bulduğum, yarama merhem oluyor, bana hayat veriyor dediğim şeyler, sen olmadığında zehire dönüyor.)
“Bâğa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür
Gül-ü handânı değil; serv-i hıramânı bile”
Anlamı: Sensiz gül bahçesine bakamam. Değil bahçenin yalnız açılmış gülü, nazlı nazlı salınan selvisi bile gözüme ateş görünür. (Bir zamanlar sana “gülüm” derken, şimdi bahçelerdeki gülleri görmek bile canımı acıtıyor. O selvi boyunu hatırlatan, selvi boylu ağaçlar bile, bana her şey, bana her şey seni hatırlatıyor.)
“Sineden derdi ile bir âh edeyim kim dönsün
Aksine çerh-i felek, mihr-i dırahşânı bile.”
Anlamı: Derdimle bağrımdan öyle bir âh edeyim ki, gökyüzü onun parlak güneşi bile tersine dönsün ve bu sayede kıyamet kopsun (ki artık “kavuşmak mahşere kaldı”diyen bütün canı yanan âşıklar, yitirdikleri sevgililerine artık kavuşsun! Bu kadar can yanışı onlara yeter. Yeter… Yeter…)
“Hâr-i firkâtle Neşâtî-i hazînin vâhayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu girîbânı bile.”
Anlamı: Yazık kı ayrılık dikeniyle Neşâtî’nin muhabbet, sevgili ile beraber olma elbisesinin eteği değil yakası bile yırtıldı. Zavallı Neşâtî, artık sevgilisiyle hiç görüşüp konuşamaz oldu. (Dün aşk, Züleyhâ gibi gönül sahiplerinin ardından elbiselerini çekiştirip duruyordu. Oysa şimdi ayrılığın dikeni, beni yakamdan tutup elbisemi parça parça etti.)
NEŞATİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder