30 Haziran 2015 Salı


Eyâ âlemlerin şâhı

Tecellî kıl tesellî kıl

Gönüller burcunun mâhı

Tecelli kıl tecelli kıl.

Ciğerden eylerim feryâd

Bu benlik dâvâsından dâd

İkilikten kılıp âzâd

Tecelli kıl teselli kıl.

Bu Merkez kulun candan

Yine ister seni senden

Açıp hüsnün nikabından

Tecelli kıl teselli kıl.

Merkez Efendi'
Ben bu askın mecnunuyam ey benim kamil mürşidim

Hak cemalin meftunuyam ey benim kamil mürşidim


Aşkım seni arar bulur cemaline hayran olur

Nurlara kalbim boyanır ey benim kamil mürşidim


Gönül kasrında şahımsın sema-i dilde mahımsın

Hüdayi cilvegahımsın ey benim kamil mürşidim


Aklımı sahraya saldım aşkın deryasına daldım

Didarına hayran kaldım ey benim kamil mürşidim


Uludur gayet kemalin ruh verir feyz-i zulalin

Nur nesreder gül cemalin ey benim kamil mürşidim


Siretin hep şeriattır kelamın dürr-i hikmettir

Yolun ayn-ı hakikattir ey benim kamil mürşidim


Hakk’ın ismi celalinden gül açılmış cemalinden

Hiç doyulmaz kemalinden ey benim kamil mürşidim


Her kim sırrına eremez hakikat gülün deremez

Didar-ı Hakkı göremez ey benim kamil mürşidim


Feda olsun dil ü canım senin yolunda sultanım

Eriştir derde dermanım ey benim kamil mürşidim


Hüdayi Sırrı sübhane ağlayu geldi divane

Eriştir hak divanına ey benim kamil mürşidim



 Muharrem HİLMİ (k.s)
Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye

Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.

İster azap deyin ister hediye

Meçhule sürüldüm doğmadan önce.



Yılmadan ben bana beni anlattım

Günahı tövbeyle yıkayıp attım

Ebed kapısında ölümü taddım

Kefene sarıldım doğmadan önce.



Gönlüme sevdanın güneşi doğdu

Şüphe iklimimi ışığa boğdu

İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı

Bulandım duruldum doğmadan önce.



Sevdim, sevgiliye giden yol uzun

Şerbetini içtim ateşin, buzun

Bazen girdabına düştüm sonsuzun

Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.



Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya

Gerçeği alt etti gördüğüm rüya

Kendi kopyam imiş meğer şu dünya

Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.



Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben

Mezarda, mabette aşkı gördüm ben

Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben

Aşk ile karıldım doğmadan önce. 



Abdurrahim Karakoç
Bu murabba’ Leylî dilindendür‎

Girîbân oldı rüsvâlıg eliyle çâk dâmen hem
Mana rüsvâlıgunda dûst hem ta’n etdi düşmen hem
Reh-i aşk içre cân kıldum giriftâr-ı belâ ten hem
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Eger dutsam gamum elden nihân sabr u karârum yoh
Ve ger şerh-i gam-ı pinhânum etsem gam-güsârum yoh
Esîr-i bend ü zindânem elümde ihtiyârum yoh
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Olupdur eşk-i hûn-âb ile gül-gûn çehre-i zerdüm
Yanupdur âteş-i hicrâna cân-ı derd-perverdüm
Cefâ-yı çerh-i kec-reftâr elinden var min derdüm
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Gehî şevk-i visâl ü geh belâ-yı hecr ile zârem
Özüm hem bilmezem derdüm nedür men niçe bîmârem
Gam-ı aşk içre min dermân yoh derde giriftârem
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Cüda senden belâ vü derd-i hicrân ile dutdum hû
Kılur her dem mana bî-dâd derd ayru belâ ayru
Belâ vü derde düşdüm rûzgârum beyle hâlüm bu
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Tâbîb-i akla çoh izhâr kıldum derd-i pinhânı
Men-i bîmâra kat’â olmadı bir sıhhat imkânı
Ezelden var min derdüm yohdur hîç dermânı
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem

Fuzûlî her zaman bir ta’n ile bagrum kılursen kan
Acep bilmez misen aşkdan geçmek degül âsân
Bilürsen düşmişem bir derde kim yohdur ana dermân
Bu yetmez mi ki bir derd arturursen derdüme sen hem



Fuzuli
 

Rüsvalık eliyle pare pare oldu, yakam da, eteğim de;
Beni rüsvalığımda dost da ayıpladı, düşman da;
Aşk yolunda belâya tutsak oldu; canım da, hem tenim de…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Eğer kaderimi ellerden saklasam; sabrım kararım yok;
Ve eğer gamlarımı döksem; bir dert ortağım yok;
Zindan ve bağ tutsağıyım; elimde iradem yok…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Soluk çehrem, kanlı gözyaşlarımla kızarmış;
Dertli canım, ayrılık ateşiyle yanmış;
Kötü huylu feleğin cefasıyla derdim bine varmış…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Kâh vuslat hevesiyle, kâh ayrılık belâsıyla ağlarım;
Ben de bilmiyorum; nedir derdim, ben neden hastayım?
Aşkın gamıyla, binlerce dermansız derde tutsağım…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Belâ ve aşk derdine alıştım, senden ayrı kalalı;
Her dem bana zulmetmedeler; dert ayrı, belâ ayrı…
Belâya, derde düşmüşüm; günlerim böyle, halim bu…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Aşk tabibine çok açtımsa da gizli gamlarımı;
Ben hastaya hiç bulunmadı bir sıhhat imkânı;
Ezelden, öyle bin derdim var ki, yok asla dermanı…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?

Ey Fuzulî, hem beni ayıplayıp, bağrımı eylersin kan;
Acep bilmez misin ki, kolay değil vazgeçmek aşktan?
Biliyorsun, öyle bir derde düşmüşüm ki, yok ona derman…
Bu yetmez mi ki, bir dert katarsın derdime sen de?
Ademi zâde eger bîedebest âdem nist,
 Fark der çeşmi beni âdemü hayvan edebest.
Çeşm biküşâ vübibin cümle kelâmulah rû.
Ayet âyet hemegi mânayı Kur'an edebest.

 Hz. Mevlana

Tercümesi:

Adem oğlunun eğer edepten nasibi yoksa âdem değildir,
Adem oğluyla hayvan arasındaki fark edebdir.
 Gözünü açta bak cümle kelâmullaha,
Kur'anın bütün ayetlerinin mânası edebden ibarettir.

 Sararken alnımı yokluğun tacı
 Silindi gönülden neşeyle acı
 Kalbe muhabbette buldum ilacı
 Ben de müridinim işte Mevlana 
 Edebe set çeken zulmeti deldim
 Aşkı içten duydum, arşa yükseldim
 Kalpten temizlendim, huzura geldim
 Ben de müridinim işte Mevlana

 Nazım Hikmet Ran
Mekansızlık

Neyleyim ey Müminler, ben kendimi kaybettim!
Ne Hıristiyan’ım, ne Musevi, ne Hindu, ne de Müslüman,
Ne Doğudanım, ne Batıdan, ne karadanım, ne denizden,
Ne duran yerdenim, ne dönen semadan,
Ne topraktan, ne sudanım; ne havadan, ne ateşten,
Ne arşı âlâdan, ne balçıktan, ne surettenim, ne varlıktan,
Ne Hintliyim, ne Çinli, ne Bulgar, ne de Sakson,
Ne Irak krallığındanım, ne Horasan ülkesinden,
Ne bu dünyadanım, ne ötekinden, ne Cennet, ne Cehennemden,
Ne Adem’den, ne Havva’dan, ne Adn’den ne Rıdvan’dan…


Benim yerim mekânsızlık, işaretim nişansızlık,
Ben ne bedenim, ne de ruh, canım Sevgiliye ait.
İkiliği terk ettim, iki cihanı bir gördüm,
Tek’i ararım, Tek’i bilirim, Tek’i görür, Tek’i çağırırım.
Evvel O’dur, Ahir O, Zahir O’dur, Batın O.
Ya Hu, ya men Hu; başkasını bilmem ben,
Aşkın kadehiyle sarhoşum ben, iki cihan da gitti aklımdan;
İçip kendinden geçmekten başka işim yok benim,
Eğer bir kez olsun sensiz bir an geçirseydim bu yaşamda,
O vakit, o saatten beri yaşadığıma pişman idim.
Eğer bu dünyada sensiz bir vakit bulursam,
Her iki cihanın da üzerine çıkar, sonsuza dek bayram ederim.
Ey Tebrizli Şems, bu dünyada öylesine sarhoşum ki,
Sarhoşluğumdan ve kendimi kaybetmişliğimden başka söyleyecek sözüm yok!

Mevlâna Celâleddin-î Rûmî
Ehli irfan züll ile gönülde olmuştur turab,
Söylemez eğer etseler canına bin türlü azab.

Arifin sermayesidir dilde züll ü intikar,
Çün bakasıdır fena, hoş devletidir iftikar.

Arifin kalbinde züll ü intikar olmuş delil,
Devlet ü fakru fenaya züll ile bulmuş sebil.

Her kimi gördüyse arif, kendinden alâ bilür,
Her neyi bulduysa, anı ahsen evlâ bulur.

Ehli irfan çün sever zülli, bulur izz ü dûd,
Eyler ol zerrata dilden hem rükuu hem sücud.

Arifi bir kimse bilse nice hürdür özüne,
Başına toprak dökerdi, tükürürdü yüzüne.

Arifi, nas etmek isterlerse pek hürü zelil,
Edemezler olduğu-veş kendi indinde rezil.

Arifin Mevla’ya zülli, izzeti olmuş ayan,
Tac-i ehli alem oldu, hak-i pay olan nihan.

Arifin zülli, ana mirac-i ruhani olur,
Züll ile hak olsa ruhu, Arş-ı Rahman olur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.
 
Gönül, bir kimseyi bir nesneyi medh etme, zemm etme,
Heman seyr eyle, niçün deme hiç incitme, incinme.

Gönül Rabbinle ol, havf ü gam ü tedbire verme yol,
Tevekkül eyle, tefviz et, ana teslim ü razı ol.

Gönül kendinde iste Rabbini, kendinde hazır bul,
Enis ü munis ü yarin O’dur, ünsiyle mesrur ol.

Çünki Rabbindir refikın, kande olsan her zaman,
Ger düşersen bir tuzağa, çekme gam şad ol heman.

Ehli tedbir ü iradet, havf ü gamdan doldular,
Ehli tetviz ü tevekkül, şad ü hürrem oldular.

Gamda kaldı ihtiyar eden, muradın almadı,
Bahtiyar oldu, anın kim ihtiyarı kalmadı.

Bir hali tercih etme, kıl her haline yahşi yaman,
Etme bir emri ihtiyar, oldun olası ol heman.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.
Sevgi baht olmuş ezelden bize,
Sizde bir türlü, bizde bir türlü,
Alaca düşmüş gördüğümüze,
Sizde bir türlü bizde bir türlü.
Donandı dağlar, bahar olunca,
Gölgem kayboldu gönlüm dolunca,
Güzeli görmek boylu boyunca,
Sizde bir türlü, bizde bir türlü.
İstemem versen cihan varını,
Gönül nakşetti güle yarını,
Her yüzde görmek dost dîdârını,
Sizde bir türlü, bizde bir türlü.
Ey oğul birdir, kap değişse su,
Varlık bir gölge, benlik bir pusu,
Ne diyelim ki Rabbin duygusu,
Sizde bir türlü, bizde bir türlü.

İbrahim Yurtören
Ey özünden bihaber, gel Hakk’ı tanı, sendedir,
Gel vücûdun şehrine seyr et, gör ânı sendedir.

Kandadır deyü ne sergerdan gezirsen zan ilen,
Gezmegil her menzili çün cân mekânı sendedir.

Ben ne veçh ilen diyem Hakkı ki, senden ayrıdır,
Çün gözümle görmüşem, Hakk’ın nizâmı sendedir.

Bülbül-i kudsî isen, ayrı gülüstan gözleme,
Seyre çık, rûh’ul-emînin gülistanı sendedir.

Yeddi mushafdır yüzün, işte kırratlen tamam,
Âlim ol ol sebadan, çün sebagâni sendedir.

Suret ü nutkun kelâm-i lâyezeli tâ ebed,
Halka tefsir eyle çün, şerh ü beyânı sendedir.

Ey Nesîmî, menti kut-teyrin beyânın eyle kim,
Bileler sîmurg-i qâfın âşiyânı sendedir.

Nesimî

29 Haziran 2015 Pazartesi


Server-i âlem sana âşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam o güzel cemâlin ararım.

“Kabe kavseyn” tahtının sultânı sen, ben bir hiçim.
Misâfirinim dememi saygısızlık sayarım.
Herşey cihanda, senin şerefine yaratıldı,
Rahmetin bana da yağsa, o ân olur baharım.

Acıyıp bir bakınca, ölü kalbler dirilttin,
Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım.

İyilik kaynağısın dermanlar deryâsısın!
Bir damla lütfet bana, derde devasız kaldım.

Herkes gelir Mekke’ye, Kâ’be, Safa, Merve’ye,
Ben ise senin için, dağlar tepeler aştım.

Se’âdet tâcı giydirildi, rü’yâda başıma,
Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.

Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü!
Şiirlerin arasından, şu beyti seçtim aldım:

“Dili aşağı sarkık, uyuz köpekler gibi,
Bir damlacık umarak, ihsân deryana vardım.”

Ey günahlılar sığınağı, sana sığınmağa geldim!
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmağa geldim!

Karanlık yerlere saptım, bataklıklara saplandım,
Doğru yolu aydınlatan, ışık kaynağına geldim.

Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların canı!
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.

Derdlilere tabîbsin, ben ise gönül hastası,
Kalb yarama deva için, kapını çalmağa geldim.

Cömerdlerin kapısına, birşey götürmek hatâdır.
Basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeğe geldim.

Günahlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara, katran gibi,
Bu yükden ve siyâhlıkdan, tamâm kurtulmağa geldim.

Temizler elbet hepsini, ihsân deryandan bir damla,
Gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.

Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan aziz cânân
Su ile olmayan işler, hâsıl olur o topraktan.”

İmam Şamil

28 Haziran 2015 Pazar

Nice bu hasret-i dildâr ile giryân olayım
Yanayım ateş-i aşkınla büryân olayım

Görmedim gül yüzünü âh u figân etmedeyim
Akıdıp göz yaşımı dert ile nâlân olayım

Kapladı bu nâr-ı firkat cism-i gam-âlûdemi
Korkarım haşre kadar böylece sûzan olayım

Sevdiğim rahm et yeter incitme artık kalbimi
Ger dilersen Yusûf-âsâ bend-i zindân olayım

Lütfîyim bülbül gibi gülşende feryâd ederim
Vuslat-ı yâr ile ancak şâd u handan olayım

Şanlıurfalı Lütfî
Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var
Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var

Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım
Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var

Ben ol hayrân-ı aşkım ki yitirdim akl u idrâki
Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var

Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân
Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var

Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî
Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var


Taşlıcalı Yahyâ

[Mal-mülk sahibi değilim; gönlüm aşk ile zengin. Yâra kavuşma arzusu da taşımıyorum, ayrılıktan gam çektiğim de yok.]

[Sağ olmak arzum da yok, ölmekten korkum da. Şu dünyada aşk hastası olduğumdan beri bir hoş haldeyim.]

[Aşkın hasıl ettiği hayranlıkla öylesine yitirdim ki aklı ve idrâki; âlemden de kendimden de haberim yok.]

[Hüzünler kulübesinde bulunma arzum olmadığı gibi; ham softa-kaba yobaz tipindeki sığ ve mürâî dindarı eleştirmeye de bakmam; kavga-gürültü içinde de değilim.]

[Her şey fânî; Bâkî olan yalnız Allah. Dilenci kıyafetini andıran elbisemi, paha biçilmez kumaşlara vermem ben. Rıza makamındayım.]
Yâ Rab hemîşe et lutfunu reh-nümâ mana
Gösterme ol tarîki ki gitmez sana mana

Ya Rabbi lütfunu her zaman bana yol gösterici kıl. Sana ulaşmayan yolu bana gösterme.   

Kat'eyle âşinâluğum andan ki gayrdur
Ancak öz âşinâlarun et âşinâ mana

Sana yabancı kişilerle olan dostluğumu kes. Sadece kendi dostlarına beni dost et.

Bir yolda sâbit et kadem-i i'tibârumı
Kim reh-ber-i şerî'at ola muktedâ mana

İtibar adımımı öyle bir yerde durdur ki, şeriat kılavuzu Hz. Muhammed bana önder olsun.

Yok mende bir amel sana şâyeste ah eger
A'mâlüme göre vere adlün cezâ mana

Eğer senin adaletin bana amellerime göre bir ceza verirse yazık, çünkü bende sana yakışır bir amel yok.

Havf-i hatâda muztaribem var ümîd kim
Lutfun vere beşâret-i afv-i hatâ mana

Hata korkusuyla müzdaribim. Senin lütfunun bana hatamın bağışlanacağı müjdesini vereceğini ümit ediyorum.

Men bilmezem mana geregin sen hakîmsen
Men'eyle verme her ne gerekmez sana mana

Ben bana gerekeni bilmem. Sen hakimsin. Bana ne gerekmiyorsa beni ondan uzaklaştır, onu verme.

Oldur mana murâd ki oldur sana murâd
Hâşâ ki senden özge ola müdde'â mana

Benim istediğim senin istediğindir. Haşa! Çünkü benim senden başka bir isteğim yoktur.

Habs-i hevâda koyma Fuzûlî-sıfat esîr
Yâ Rab hidâyet eyle tarîk-i fenâ mana

Beni Fuzuli gibi heves hapsinde bırakma. Ya Rabbi beni fena (senin yolunda yok olma) yoluna yönelt.


(Fuzûlî)
Zikrimiz esrâr-ı Hak’dır cânımız hayrân-ı Hû

Fikrimiz bâzâr-ı Hak’dır bağrımız biryân-ı Hû

 
Kalbimi ihyâ eden ol pâdişâhı Lemyezâl

Gönlümüz mi’mâr-ı Hak’dır katremiz ummân-ı Hû


Ders-i Hak’dan görmeyen bilmez bizim güftârımız

Dersimiz envâr-ı Hak’dır sırrımız seyrân-ı Hû


Tevhîd-i Zât-ı İlâhînin kemâlin söyleriz

Sözümüz ahbâr-ı Hak’dır özümüz mihmân-ı Hû


Dünyâ vü ukbâ hevâsın terk eden gelsin beri

Azmimiz dîdâr-ı Hak’dır derdimiz dermân-ı Hû


Dört kitâbın ma’nâsın keşf eyledik Hakk’el-yakîn

Sun’umuz ol kâr-ı Hak’dır keşfimiz ol hân-ı Hû


Enbiyânın evliyânın menzilinden al haber

Cânımız ber-dâr-ı Hak’dır olmuşuz mestân-ı Hû


Fakr içinde fakra erdik gayrı gitdi aradan

Seyrimiz dîdâr-ı Hak’dır vaslımız vicdân-ı Hû


İhtiyâr elden gidicek n’eylesin Ümmî Sinan

Varımız ol var-ı Hak’dır nutkumuz irfân-ı Hû

Ümmi Sinan
Bu âlem kim görürsün bir tecelligâh'tır cânâ
Kimi âkil kimi mecnûn kimi âğâhtır cânâ

Kimi zâlim kimi mazlum kimi fâsık kimi ma'sûm
Kimi âbid kimi zâhid Kimi gümrâhtır cânâ

Kimi âlim kimi câhil Kimisi mürşid-ı kâmil
Kimi müflis kimi sadr-ı ulüvv-ü câhtır Cânâ

Şu'unât-ı ilâhi'dir bu ef'âl-ı tenevvü' hep
Her eşyâ bir tecelli mazhar-ı b-illâhdır cânâ

Münezzeh cümle eşyâdan aceb sırr-ı hafidir bu
Görünen her merâyâ'dan yine ol Şâh'dır Cânâ

Bu kıyl ü kâl u bu kesret oluptur perde-ı vahdet
Görünen perdeden yine Cemâl-ullâh'dır cânâ

Gören kimdir görünen kim bu vahdethâne'de Hilmî
Gören de görünen de cümle nûrullâh'dır Cânâ

                                                    Hilmi Dedebaba  
Şeriat şehrinde Ahmed-i Muhtar
Ol cemâlullahı görene yâ Hû
Tarîkat postunda Hazret-i Hünkâr
Eşiğine yüzler sürene yâ Hû

Mârifet kitâbı gönülde sırdır
Hakîkate vâsıl olanlar erdir
Ahad Ahmed Ali mânâsı birdir
Bu çarhı devrânı kurana yâ Hû

Bir yere cem' oldu kırklar yediler
Kudret peteğinden lokma yediler
Arı sırrı Ali sırrı dediler
Esrâr-ı Mevlâ'ya erene yâ Hû

Lezzet aldın ise savm u salâttan
Biat et mürşide vaz gel inattan
Çekegör elini Lât u Menât'tan
Gönül putlarını kırana yâ Hû

Eriş bir mürşide eyleyip cehdi
Sâdık ol kavlinde bozma gel ahdi
Ay gibi âşikâr Muhammed Mehdî
Aklını başına derene yâ Hû

Yazıldı tarihler bin üç yüz kırktır
Dinimiz kuvvetli şekkimiz yoktur
Yüz yigirmi dört bin peygamber haktır
İkrâr kapısından girene yâ Hû

Sıdkıyâ sıdkile eyleyip îmân
Evlâd-ı Resûl'den tutmuşuz dâmân
Tevrât Zebûr İncîl âyet-i Kur'ân
Asâ'yı Musa'ya verene yâ Hû
                          SIDKÎ BABA
İçdim aşk meyini oldum dîvâne
Kınaman ağalar yâr delisiyim
Yandı gönlüm yandı bir nevcüvâne
Sönmez yüreğimde nâr delisiyim

Düştüm sahralara ağlamak kârım
Mecnûn gibi ben Leylâ'mı ararım
Kalmadı tahammül yoktur karârım
Başladım efgâna zâr delisiyim

Derdi olmayana derdim açmazam
Câhil meydânında gevher saçmazam
Öldürseler bir telinden geçmezem
Nâmûs ile gayret âr delisiyim

Düştüm bir goncanın intizârına
Bülbül gibi arzum dost gülzârına
Hak'tan destûr aldım aşk pazarına
Üstâd meydânında kâr delisiyim

Sıdkı der eyledim bu yolda ikrâr
Her cân bilmez nedir bendeki esrâr
Gönül vaz mı gelir etseler berdâr
Şimdi Mansûr gibi dâr delisiyim
                              SIDKÎ BABA
Eğerçi başında aklın var ise 
Hak yoluna bezl et malın var ise 
Geceler subha dek, derdin var ise 
Bülbül gibi zâr et, gülşan bulunur
 

Eğer girer isen Hakk’ın yoluna 
Âşık isen bakma sağ u soluna 
Devlet kuşu şâyet konar koluna 
Kulluğa bel bağla, sultân bulunur
 

Takagör başına melâmet tâcı 
Kâbe’ye varmadan denilmez hacı 
Olmak ister isen gürûh-u nâci 
Her derde sabreyle, dermân bulunur
 

Su gibi meyledip her yana akma
Pervâne ver cânın odlara yakma
Aşkın gevherini deryâya atma
Var Âdem’den iste, ol kân bulunur
 

Hakk’a tâlip isen hizmet et pîre 
Hâk eyle yüzünü süregör yere 
İkiyi terk eden erişir bire 
Cânından geçince cânân bulunur
 

Dinle gel cân ile Sırrı’nın sözün 
Altın gibi kal ol, pâk eyle özün 
Düş gam vâdisine, sür yere yüzün 
Sular gibi çağla, ummân bulunur
                                    SIRRI 
ey hoca kab-ı gavseyn
bizim makamımızdır
hizmet için demadem
Cibril gulamımızdır.

surette rind-u meyhur
mest-ü harabız amma
siret'te Hak ile Hak
olmak nizamımızdır.

duvara karşı secde
etmek bize ne hacet
bizim namazımızda
Allah imamımızdır.

ey vaiz-i riyakar
Kur'anı bilmiyorsun
gel bizden anla zira
Kur'an kelamımızdır.

şer-i şerif'i tağyir
etme sakın Harabi
zahitlerin helali
bizim haramımızdır.

Edip Harabi
her kim bana ağyar ise
hak tanrı yar olsun ona
her kancaru varır ise
bağ u bahar olsun ona.

bana ağu sunan kişi 
şehd ü şeker olsun aşı
kolay gele müşkül işi
eli erer olsun ona.

acı dirliğim isteyen 
tatlı dirilsin dünyada
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona

her kim diler ben har olam 
düşman elinde zâr olam
dostları şad u düşmanı
dost maşuk yar olsun ona.

ardımca taşlar atanı
hak tahta ağdırsın onu
önüme kuyu kazanı
güller nisar olsun ona.

her kim diler ise benim
ol dostumdan ayrıldığım
gözlerinden hicap gitsin
didar ıyan olsun ona

bu muhlis oğlu paşa'nın
güldüğün istemiyenin
ağladığım istiyenin
gözüm pınar olsun ona.

Aşık Paşa